Mustafa Kemal Atatürk’ün Sözü Işığında Etik ve Tarihsel Perspektif
Giriş
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Nefs-i müdafaa olmayan harp, cinayettir” sözü, savaşın etik boyutuna dair derin bir düşünceyi ifade eder. Bu söz, savaşın yalnızca meşru savunma amacıyla haklı kılınabileceğini ve saldırganlık temelinde gerçekleşen her türlü savaşın insani değerlere aykırı olduğunu vurgular. Bu makale, bu sözün tarihsel, etik ve hukuki yönlerini ele alarak savaşın insanlık tarihi boyunca nasıl algılandığını ve bu bağlamda Atatürk’ün yaklaşımının evrensel anlamını açıklamayı amaçlamaktadır.
1. Nefs-i Müdafaa Kavramı
“Nefs-i müdafaa,” kişinin ya da bir topluluğun varlığını koruma hakkını ifade eder. Felsefi ve hukuki açıdan bakıldığında, bu kavram insan hakları ile yakından ilişkilidir. Bir bireyin ya da ulusun yaşam hakkı, bağımsızlık ve güvenliğe duyduğu ihtiyaç temelinde, savunma durumunda gerçekleşen eylemler, meşru kabul edilir.
Hukuki açıdan, nefsi müdafaa, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51. maddesiyle güvence altına alınmıştır. Bu maddeye göre bir devlet, silahlı bir saldırıya uğradığında meşru müdafaa hakkını kullanabilir. Atatürk’ün bu sözle kastettiği, nefsi müdafaa dışında kalan savaşların, hiçbir şekilde haklı bir gerekçeye dayandırılamayacağıdır.
2. Tarihsel Perspektif
Atatürk’ün bu görüşü, 20. yüzyılın başlarında yaşanan iki büyük savaşın insanlık üzerindeki yıkıcı etkilerini düşündüğümüzde daha anlamlı hale gelir. Özellikle I. Dünya Savaşı, ekonomik ve siyasi çıkarların ön planda olduğu, milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bir çatışma olarak tarih sahnesinde yer aldı. Atatürk, bu savaşın ardından Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken, savaşın yalnızca ulusal savunma için haklı olabileceği anlayışını benimsemiştir.
Bu bağlamda, Kurtuluş Savaşı, Atatürk’ün bu düşüncesinin bir pratiği olarak görülebilir. Türk halkının işgalci güçlere karşı verdiği mücadele, varoluşsal bir savunma savaşıdır. Ancak Atatürk, Türkiye’nin bağımsızlığını kazandıktan sonra başka devletlere saldırmak yerine “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini benimsemiş ve uluslararası barışın korunması için çalışmıştır.
3. Etik ve Felsefi Perspektif
Savaşın etik boyutu, tarih boyunca tartışılan bir konu olmuştur. Filozof Immanuel Kant, “Ebedi Barış Üzerine” adlı eserinde, savaşın insanlığın ilerlemesi önündeki en büyük engel olduğunu belirtmiştir. Kant’a göre, uluslararası düzen, saldırganlık yerine işbirliğine dayanmalıdır.
Atatürk’ün yaklaşımı, hem Kant’ın hem de daha modern etik teorilerinin ışığında değerlendirilebilir. Savaşın yalnızca nefsi müdafaa amacıyla haklı görülebileceği fikri, adalet ve insan hakları temelli bir dünya düzeni kurma çabasını yansıtır. Nefs-i müdafaa olmayan bir savaş, ahlaki bir gerekçeye dayanmadığı için cinayet olarak nitelendirilir; zira bu durumda amaç, savunma değil, saldırıdır.
4. Hukuki Çerçeve
Savaş hukukunda da saldırganlık suç sayılmıştır. Nürnberg Mahkemeleri, II. Dünya Savaşı’nın ardından savaş suçlarını yargılarken, saldırganlığı insanlık suçları arasında tanımlamıştır. Modern uluslararası hukukta da, saldırı savaşı yasaktır ve buna karışan liderler uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanmaktadır.
Bu noktada Atatürk’ün sözü, uluslararası hukukun modern ilkeleriyle paralellik gösterir. Nefs-i müdafaa dışında yapılan her savaş, bir ulusun egemenliğini, insan haklarını ve barış düzenini ihlal eder.
Özet
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Nefs-i müdafaa olmayan harp, cinayettir” sözü, savaşın etik, hukuki ve tarihsel boyutlarını kapsayan evrensel bir ilkeyi ifade eder. Bu söz, yalnızca Türk milletine değil, tüm insanlığa yöneltilmiş bir barış çağrısıdır. Savaşın meşru temellere dayanmadığı her durumda, bireylerin ve toplumların haklarını korumaktan uzak, yıkıcı bir eylem olduğu açıktır.
Atatürk’ün bu anlayışı, günümüzde de çatışmaların önlenmesi ve barışın korunması için önemli bir rehber niteliğindedir. Dünyanın farklı bölgelerinde süregelen savaşlara baktığımızda, bu ilkenin ne kadar hayati olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Bu makale, Atatürk’ün savaş karşıtı duruşunun modern dünya düzenine ve insan hakları temelli yaklaşıma nasıl katkıda bulunduğunu açıklamaya çalışmıştır. Unutulmamalıdır ki barış, yalnızca bir ideal değil, sürdürülebilir bir insanlık durumudur.
Kaynakça
- Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri
- Atatürk Araştırma Merkezi, “Nutuk.” Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1927.
- Birleşmiş Milletler Şartı
- Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği, BM Şartı ve İnsan Hakları Beyannamesi, 1945.
- Immanuel Kant, “Ebedi Barış Üzerine”
- Kant, I. Zum Ewigen Frieden: Ein philosophischer Entwurf. 1795. Türkçe çeviri: Ebedi Barış Üzerine, Çev. Ahmet Arslan. İstanbul: Sosyal Yayınlar, 1997.
- Nürnberg Mahkemeleri ve Uluslararası Hukuk
- Bassiouni, M. Cherif. Crimes Against Humanity in International Law. The Hague: Kluwer Law International, 1999.
- Modern Savaş Etiği ve İnsan Hakları
- Walzer, Michael. Just and Unjust Wars: A Moral Argument with Historical Illustrations. New York: Basic Books, 1977.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Süreci ve Kurtuluş Savaşı
- Mango, Andrew. Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2005.
- Zürcher, Erik J. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2000.
- Uluslararası Barış ve Güvenlik İlkeleri
- Galtung, Johan. Peace by Peaceful Means: Peace and Conflict, Development and Civilization. Oslo: PRIO Publications, 1996.
- Mustafa Kemal Atatürk ve Barış İlkeleri
- Aydın, M. Erdem. Atatürk ve Evrensel Barış Anlayışı. İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981.
Bu kaynaklar, makalenin hazırlanmasında kullanılan tarihsel ve teorik bilgileri sağlamaktadır. Atatürk’ün görüşlerini açıklamak ve uluslararası hukuk bağlamında yorumlamak için referans alınmıştır.